HAFSA GİRDAP* | BOLD ANALİZ
Demokrasiye ve özgürlüklere inanan insanlar ve ülkeler için 27-30 Haziran 2022 tarihleri arasında Washington DC’de çok önemli bir program gerçekleştirildi.
Dünyanın en büyük Uluslararası Dinî Özgürlükler Zirvesi (International Religious Freedom Summit) olarak anılan ve Renaissance Hotel’de düzenlenen programa, farklı ülkelerden din ve inanç özgürlüğü kısıtlanmış, zulme ve soykırıma uğramış yüzlerce kişi katıldı.
Eş başkanlığını Amerikan Dış İşleri Başkanlığı Uluslararası Dinî Özgürlük Elçisi Sam Brownback ve Lantos İnsan Hakları Kurumu Başkanı Katrina Lantos’un yaptığı zirvede, özellikle Uygurlar, Rohingyalı Müslümanlar, Yezidi toplumunun yaşadığı şiddet ve işkenceler ile KHK’lıların maruz kaldığı hukuksuzluklar gündeme geldi.
“İNSANLIĞA KARŞI BÜYÜK SUÇLAR İŞLENİYOR”
Zirvede konuşan Amerikan Dış İşleri Başkanlığı Global Ceza Adaleti Elçisi Beth Van Schaak’ın soykırım konusundaki sözleri çok çarpıcıydı:
“Yezidi, Rohingya ve Uygur toplumu etnik bir temizlik ve soykırıma maruz. Maalesef soykırım uluslararası arenadaki tek büyük suç değil. Haksız tutukluluklar, sivil hakların kısıtlanması, ifade özgürlüğünün baskı altına alınması gibi insanlığa karşı başka büyük suçlar da mevcut.”
YEZİDİLER, AFGANİSTANLI KADINLAR VE KHK’LILAR
Kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmaları alanında çalışan bir akademisyen ve aktivist olarak, zirvedeki kadın liderliğinin umut verici ve değişim adına oldukça önemli bulduğumu ifade etmeliyim. Örneğin Afganistan’da valilik yapmış olan üç kadından biri olan Salima Mazari, Taliban karşısındaki direnişte cephede de mücadele etmiş güçlü bir Hazara kadını.
Free Yazidi Foundation kurucusu ve direktörü Pari İbrahim daha çocukken Irak’tan kaçmış ve Hollanda’ya sığınmacı olduktan sonra Yezidi soykırımına karşı uluslararası arenada hak mücadelesi veren bir başka kadın.
Bu önemli zirveye 6 yıldır Türkiye’deki hak ihlallerini raporlayan insan hakları kurumu Advocates of Silenced Turkey’i (AST) sözcüsü olarak ben, Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Birleşmiş Milletler Temsilcisi Cemre Ülker, Türkiye’den zorunlu göçle ayrılan KHK’lıların hikayelerini araştıran ve yazan RUSU Direktörü Vonya Womack ile birlikte katıldık.
Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerinin farklı boyutlarını ve sonuçlarını anlattığımız zirvede son dönemde artan kadına karşı ve cinsiyet odaklı şiddeti, Şırnak’ta kaybedilen Keldani kökenli Hürmüz ve Şumul Diril gibi birçok birey ve grubun yaşadıklarını, azınlıklara karşı ayrıştırıcı ve nefret içeren söylem ve politikalarını detaylarıyla hem sözlü hem akademik yayınlarımızla paylaştık.
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GELDİĞİ SON NOKTA
Enes Kanter’in onur konuşmacısı olduğu ve Türkiye’deki hak ihlalleri ile birlikte Uygur Müslümanlarının yaşadığı soykırımı anlattığı programda kapatılan Zaman Gazetesi Yayın Yönetmeni Abdülhamit Bilici de bir konuşma yaptı ve ne yazık ki ifade özgürlüğünün geldiği noktayı, hatta ötesine giden ideolojik, dinî, politik odaklı baskıyı anlattı.
Tibet’ten Irak’a, Endonezya’dan Japonya’ya dünyanın birçok coğrafyasında yaşanan din ve inanç odaklı zulümlerin konuşulduğu, dayanışma köprülerinin kurulduğu zirvede maalesef resmi anlamda Türkiye yoktu.
Öğrendiğim kulis bilgilerine göre Washington DC’de bulunan Türk Büyükelçiliği de programa davetliydi ama katılmaktan vazgeçmişler. Nedenini sorduğumda, bizzat görüştüğüm bir yetkili, KHK mağdurlarını temsil eden kurum ve kişilerin programa katılmasından elçiliğin rahatsız olduğunu belirtti.
Din ve inanç özgürlüğü elinden alınmış insanlar üzerinden 20 yıldır iktidarını sürdüren AKP hükümetini temsil eden bir elçiliğin aldığı bu karar talihsiz olduğu kadar, Türkiye’de artık farklı düşünen hiç kimseye yer olmadığını uluslararası bir platformda göstermesi açısından da üzücüydü.
Din ve inanç özgürlüğü; düşünce, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerini de barındıran geniş kapsamlı bir alan. Uluslararası insan hakları anlaşmalarının tanıyıp koruduğu en öncelikli hakların başında geliyor.
Bildiğiniz gibi Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi 18. maddesinde de din ve inanç özgürlüğü garanti altına alınmışken böyle bir zirvede başta 28 Şubat mağdurları olmak üzere dünden bugüne Türkiye’de haksızlığa uğrayan herkesi temsil etmek bizim için önemliydi.
* Türkiye’de kapatılan kolejlerde İngilizce öğretmenliği ve uluslararası programlar koordinatörü olarak görev yapan Hafsa Girdap, 6 yıl önce ABD’ye göç etti. New York Stony Brook Üniversitesi’nde “Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları” alanında hem doktora hem asistanlık yapan Girdap, aynı zamanda insan hakları kurumu Advocates of Silenced Turkey’in direktörü ve sözcülüğünü de yürütüyor.
BM’de “İşkence ve zorla kaybettirmeler” raportörlüğü kadınlara emanet